ÇEVRE HAKKI

İnsanlarda çevre duyarlılığının gelişimiyle beraber, çevresel değerlere hukuksal güvenceler kazandırılması gereği duyulmaya başlandı. 1970'li yıllarla birlikte, ''çevre hakkı'' insan hakları alanında ayrı bir hak olarak tanımlanmaya başlanmıştır ve uluslararası anlaşma ve belgelerde yerini almıştır. Türkiye’de de, ulusal alanda, Anayasa ve değişiklik kanuni düzenlemeler içinde çevre hakkı kavramı yer almıştır. 1982’de kabul edilen Anayasası'nın 56. maddesinde (Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.) bize çevre hakkı verilmiştir.

Çevre hakkı, 20. yüzyılın ikinci yarısında gündeme gelen ve üçüncü kuşak insan hakları arasında yer alan insan haklarından birdir. Birinci kuşak insan hakları, klasik haklar da denilen, özgürlük sisteminin yarattığı bireyci ve liberal görüşten kaynaklanan haklardır. İkinci Kuşak haklar, eşitlik isteminin yarattığı sosyal ve müdahaleci devlet görüşünden kaynaklanan ekonomik, sosyal ve kültürel haklardır. Üçüncü Kuşak haklar ise, dayanışma isteminin yarattığı, kolektif haklar da denen dayanışma haklarıdır. "Üçüncü kuşak haklar 20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin talepleriyle ortaya çıkan haklardır. Bu haklara kolektif ya da dayanışma hakları da denir. Ulusların siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel geleceklerini belirleyebilme hakkı, sosyal gelişme ve kalkınma hakkı, çevre hakkı, doğal kaynaklardan yararlanma hakkı gibi haklardır."

Çevre hakkının konusu, bütün canlılar, bu canlılarla ilişkili olan cansız varlıklar ile canlı ve cansız varlıkların karşılıklı ve sürekli ilişkileri ile meydana gelen ekosistemlerin korunmasıdır. Dünya ekosistemleri ya da ekosferleri, atmosfer (hava), hidrosfer (Su), litosfer (toprak) ve biyosferden (Canlılar) oluşur. Ekosistemlere zarar vermeden, doğal kaynakları tüketmeden, gelecek kuşakların kalkınmasına olanak verecek şekilde kalkınmanın planlamasını amaçlayan sürdürülebilir kalkınma ilkeleri de çevre hakkının konusudur. "Çevre hakkı, doğal ortam ve yaşam koşullarına olumsuz etki ve zararları önlemek ve cezalandırmak amacıyla özellikle devletlerin gerekli önlemleri alma ve daha genel biçimde, her insanın sağlıklı ve ekolojik olarak dengeli bir çevre hakkına saygı içinde eşya ve malların kullanımını düzenleme yükümlülüğünü öngörür." Yaşanabilir çevrenin korunması, en temel hak olan canlıların yaşam ve var olma hakkının varlığı için şarttır.

Kolektif ya da dayanışma hakları, toplum tarafından kullanılan ve toplumsal dayanışmayı gerektiren haklardır. Sanayi devrimi, teknoloji ve bilimdeki gelişmeler, şehirleşme ve sürekli artan nüfus nedeniyle, başta enerji ve gıda ihtiyacı olmak üzere doğan ihtiyaçlar nedeniyle yaşanılabilir çevre sürekli tehdit altındadır. Sürdürülebilir kalkınma yerine, ne pahasına olursa olsun sanayileşme ve kalkınmanın hedeflenmesi büyük çevre felaketlerine yol açmakta, yaşanılabilir çevre tehdit edilmektedir. İnsanlığın kazanma hırsı, doğayı kirletmekle kalmıyor, pek çok canlı türünün yok olmasına, pek çoğunun da yok olma sınırlarına gelmesine neden oluyor. "Çevreyi daha çok ekonomik güçler veya kamu kuruluşlarının kirlettiği göz önüne alındığında, bireysel ölçüde çözüm bulmanın güçlüğü açıkça görülür."

 

Çevre Hakkı Hakkındaki Görüşümüz

1. Çevre hakkı, temel haklar sisteminin bütünlüğü içinde değerlendirmelidir. Ulusal ve uluslararası çevre hukuku ve politikaları; çevrenin dünyanın her yerinde ve her koşulda korunması anlayışına dayanmalıdır.

2. Dünya, insanlığın ortak varlığıdır. Bugün, canlıların yaşam alanlarında fiziksel tahribat açısından onarılmaz yaralar açılmıştır. Dünya ülkeleri ve çevre organizasyonları; ülkelerin çevre tahribatında taraftır. Bu müdahale meşrudur, sorumluluk koşulsuz ve mutlaktır.

3. Çevre, ekolojik toplum gerçeği ve talebi ile bağlantılı bir biçimde ekolojik dengenin; insanların maddi ve manevi yaşamıyla uyumunu ifade eder.

4. Evrensel olarak kabul gören dayanışma haklarından biri olan çevre hakkının kapsamı; doğal yaşamın, flora ve faunanın korunması, doğanın (toprak, su, hava) temiz olarak muhafazası, düzenli sanayileşme, kimyasal artıkların uygun şekilde imha edilmesi, estetik bir çevre yaratma ve kültürel varlıkları korumadır.

5. Sanayi tesisleri, nükleer enerji tesisleri, mobil santraller, petrol aramaları, kimyasal attıkların ihracı ve atıkların usulüne uygun olmayan imha ve muhafazası, erozyon, ormanların yakılması, ilaçlama, salgın hastalıklar, tarihi varlıkların tahribi, depreme karşı tedbiri içermeyen yapılaşma ve yoksulluk çevre hakkını ihlal eden temel olgulardır. Ülkeler, çevreyi tehdit eden, çevre hakkının ihlalini ortaya çıkaran olgulara karşı tedbir anlamında,

a)     Evrensel çevre hukuku ile uyarlı olmayan, çelişki, boşluk ve tutarsızlık barındıran metinler; uygun bir biçimde düzenlemeli, 

b)    Siyasi irade göstererek, idari tedbirler almalı, 

c)     Yetkilendirilmiş yerel çevre birimlerini oluşturmalı, 

d)    Sivil, demokratik çevre örgütleri ile işbirliği yapmalıdır.

6. Çevrenin getirdiği hakların anlaşılmasında 1972 Rio Deklarasyonu rehber olarak değerlendirilmelidir.

7. Savaş, ekolojik dengeyi en fazla tahrip eden, çevre hakkı ihlaline kapsam kazandıran bir durumdur. Savaşa karşı duruşun, barış bilinci, mücadelesi ve kültürünün geliştirilmesi ana argümandır.

8. Atmosferdeki ozon tabakasının incelmesi, ozon tabakasında meydana gelen delik; dünyamızı ve dünya üzerindeki canlı varlıkların geleceğini tehdit etmektedir. Toplum ve ülke yönetimleri bunun için tedbirler almalıdır.

9. Sivil demokratik toplum örgütleri;

a)     Ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri ile işbirliği, 

b)    Kitlesini ve devamında toplumda; çevre hakkı bilincinin geliştirilmesi için faaliyetlerde bulunmalı, 

c)     Birlikte; çevre sosyolojisi, sanayi ve çevre, tarım ve çevre, ekonomi ve çevre, küreselleşme ve çevre, nükleer enerji ve çevre, alternatif enerji kaynakları ve çevre, savaş ve çevre, iklim değişikliği ve çevre, kentleşme ve çevre, kırsal ve çevre, doğal varlıklar ve çevre, hukuk ve çevre ana başlıklarında, seminer, sempozyum ve konferanslar düzenlemeli, politikalar netleştirmeli, 

d)    "Bütünleyici çevre yönetimi projeleri" bazında yerel yönetimler ile işbirliği yapmalıdır.

10. Çevre hakkı ihlali; insanlığa ve doğal yaşama karşı işlenen bir suçtur. Cezai müeyyide de bununla uyarlı olmalıdır. Bunun için ulusal ve uluslararası" Çevre Mahkemeleri" oluşturulmalıdır.