İstanbul Sözleşmesi’ne Dair Kaçed Derneği Yönetim Kurulu’nun Görüşü:
İstanbul Sözleşmesi Yaşatır
Tarih: 10/05/2021
Karar numarası: 2021/08
Kaçed Derneği Yönetim Kurulu, 20 Mart 2021 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan, kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmesi yönündeki Cumhurbaşkanlığı Kararı hakkındaki görüşlerini kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duymuştur.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, İstanbul’da kabul edilmiş olması, Türkiye’nin Sözleşme’nin hazırlanmasında görev almış ve bu önemli düzenlemenin ilk imzacısı olmuş olması, bu metnin ortaya çıkmasında belirleyici katkılar sunan sivil toplum örgütleri için gurur duyulacak bir durumdur. Çatışma halinde yasaların dahi üzerinde bulunan bir insan hakları düzenlemesinin, bir idari kararla, yetki ve usulde paralellik ilkesi görmezden gelinerek etkisizleştirilmesi mümkün değildir. Ayrıca Anayasamızda ve ilgili yasalarda uluslararası sözleşmelerin onay ve çekilme yolları arasında bu tür idari kararlar mevcut değildir. Bu nedenle söz konusu kararın, hukuk düzeninde bir değişiklik yaratma gücü bulunmadığının belirlenmesi ve yargı organı tarafından iptal edilmesi gerekmektedir. Böylece bir hukuka aykırılık giderileceği gibi, çeşitli yönleriyle çoğulcu ve katılımcı demokrasinin gerekleri ile uyuşmayan büyük bir yanlıştan da dönülecektir.
Çağımızda insan hakları çift güvenceli bir sistemle garanti altına alınmakta, ulusal ve uluslararası hukuk birlikte işlev görmektedir. Bu alanda ulusal düzenlemeler ne kadar mükemmel ve gelişmiş olursa olsun uluslararası hukuktan uzaklaşma güvence ve garantilerin aşınması ve daha ileri boyutlarda iç hukuk sisteminin ihlallere karşı korumasız bırakılması anlamını taşır.
Öte yandan, İstanbul Sözleşmesi örneğinde olduğu gibi, uluslararası sözleşmelerle oluşturulan rejimlerin önemli bir özelliği de taraf devletlerin ötesinde, oluşturulan mekanizmalara sivil toplum örgütlerinin ve bireylerin erişimini sağlaması; onları güçlendirmesi, görünmeyeni, saklananı ortaya çıkaran düzeneklere varlık kazandırmasıdır. Öyle ki yapılan araştırmalar tüm dünyada sivil toplum örgütlerinin bu mekanizmaları aktif bir şekilde kullandığını göstermektedir. Bu araştırmalara göre mekanizmalara en çok başvuranlar kadın, çocuk ve engelli haklarına ilişkin örgütlenmeleridir. Ülkemizde özellikle son yıllarda bu alanlara ek olarak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli örgütler ile kısmen gençlik örgütlenmeleri de bu mekanizmaları giderek daha fazla aktif olarak kullanmaktadır. Bu gerçek, yerel hukuk kurallarının yeterli olduğu düşünülen garantilere sahip olduğu ülkelerde dahi, ayrımcılığın hedefinde olan toplumsal kesimler ve onlar tarafından kurulan sivil toplum örgütleri bakımından uluslararası hukukun oynadığı yaşamsal rolü gösterir.
Yapılan tüm kamuoyu yoklama çalışmaları farklı siyasi görüşler ile yaşam biçimlerine ait kesimlerin Sözleşmeyi nitelikli bir çoğunlukla desteklediğini gösteriyor. Toplumun tüm farklılıklarını kesen ve ana-akım bir güce dönüşen kadın hakları hareketi ve LGBTİ+ hareketi Sözleşme ve değerlerinden taviz verilemeyeceğini defalarca bize hatırlattı. Tüm bunlara rağmen tersine bir iradenin ortaya konulması toplumu dikkate almayan bir tepeden inmeci mantığın, geçmişte yaşadığımız her türlü baskı ve özgürlük karşıtlığının kaynağı olan bu yaklaşımın sürdüğünü gösteriyor. Toplumu ve onun içindeki çeşitliliği dikkate almayan bu yaklaşım biçimi değişmediği sürece hiçbir toplumsal kesimin hak ve özgürlükleri garanti altına alınamaz.
İstanbul Sözleşmesi içeriğiyle de çoğulculuğu bir değer olarak benimseyen, benzerlerinden bu yönüyle farklılaşan, öncü, tüm dünyaya örnek oluşturabilecek bir düzenlemedir. Çoğulcu bir demokrasi sadece karar alma mekanizmalarında çeşitlilik ve katılımın sağlanması ile değil, üretilen her türlü hukuki düzenlemenin toplumun çeşitliliğini gözetmesiyle inşa edilebilir. Sözleşmenin, biyolojik cinsiyet yerine “herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler” olarak tanımladığı toplumsal cinsiyetten hareketle kadına yönelik şiddeti ele alması, taraf devletlere Sözleşme’nin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet bakış açısı katma yükümlülüğü getirmesi, uluslararası hukuka katkı niteliği taşıyan, boyut açıcı kavramsal çerçevelerdir. Biyolojik olanın ötesine geçerek toplumsal olanın doğasını anlamaya yönelik bu gerçekçi yaklaşım, bizi, ancak ve ancak toplum yaşamı ve çeşitliliği toplumsal ilişkiler içinde kavrandığı ölçüde hak ve özgürlüklerin korunabileceği sonucuna götürmektedir. Sözleşme’nin hazırlık aşamasından itibaren toplumsal cinsiyet kavramının kullanımının yaygınlaşması, bireyler ile sivil toplum örgütlerinin toplumsal cinsiyetin hukuki bir kavram haline gelmesinden aldıkları güç, geri döndürülemeyecek kazanımlardır.
Bu kazanımların değerinin farkında olan Kaçed Derneği, Sözleşme’nin ve onun desteğiyle güçlenen sivil toplum örgütlerinin yanında yer almayı gelecek misyonunun bir parçası olarak görmektedir. Bu nedenle, söz konusu Cumhurbaşkanlığı kararının bir yargı kararıyla iptal edilmesi gerektiğine inandığımızı kamuoyuyla paylaşmak isteriz.
Saygılarımızla,
Kaçed Derneği Yönetim Kurulu
”Çevre Hakkı” ile ilgili görüşlerimiz
Tarih: 17/12/2024
Karar numarası: 2024/17
1. Çevre hakkı, temel haklar sisteminin bütünlüğü içinde değerlendirmelidir. Ulusal ve uluslararası çevre hukuku ve politikaları; çevrenin dünyanın her yerinde ve her koşulda korunması anlayışına dayanmalıdır.
2. Dünya, insanlığın ortak varlığıdır. Bugün, canlıların yaşam alanlarında fiziksel tahribat açısından onarılmaz yaralar açılmıştır. Dünya ülkeleri ve çevre organizasyonları; ülkelerin çevre tahribatında taraftır. Bu müdahale meşrudur, sorumluluk koşulsuz ve mutlaktır.
3. Çevre, ekolojik toplum gerçeği ve talebi ile bağlantılı bir biçimde ekolojik dengenin; insanların maddi ve manevi yaşamıyla uyumunu ifade eder.
4. Evrensel olarak kabul gören dayanışma haklarından biri olan çevre hakkının kapsamı; doğal yaşamın, flora ve faunanın korunması, doğanın (toprak, su, hava) temiz olarak muhafazası, düzenli sanayileşme, kimyasal artıkların uygun şekilde imha edilmesi, estetik bir çevre yaratma ve kültürel varlıkları korumadır.
5. Sanayi tesisleri, nükleer enerji tesisleri, mobil santraller, petrol aramaları, kimyasal attıkların ihracı ve atıkların usulüne uygun olmayan imha ve muhafazası, erozyon, ormanların yakılması, ilaçlama, salgın hastalıklar, tarihi varlıkların tahribi, depreme karşı tedbiri içermeyen yapılaşma ve yoksulluk çevre hakkını ihlal eden temel olgulardır. Ülkeler, çevreyi tehdit eden, çevre hakkının ihlalini ortaya çıkaran olgulara karşı tedbir anlamında,
a) Evrensel çevre hukuku ile uyarlı olmayan, çelişki, boşluk ve tutarsızlık barındıran metinler; uygun bir biçimde düzenlemeli,
b) Siyasi irade göstererek, idari tedbirler almalı,
c) Yetkilendirilmiş yerel çevre birimlerini oluşturmalı,
d) Sivil, demokratik çevre örgütleri ile işbirliği yapmalıdır.
6. Çevrenin getirdiği hakların anlaşılmasında 1972 Rio Deklarasyonu rehber olarak değerlendirilmelidir.
7. Savaş, ekolojik dengeyi en fazla tahrip eden, çevre hakkı ihlaline kapsam kazandıran bir durumdur. Savaşa karşı duruşun, barış bilinci, mücadelesi ve kültürünün geliştirilmesi ana argümandır.
8. Atmosferdeki ozon tabakasının incelmesi, ozon tabakasında meydana gelen delik; dünyamızı ve dünya üzerindeki canlı varlıkların geleceğini tehdit etmektedir. Toplum ve ülke yönetimleri bunun için tedbirler almalıdır.
9. Sivil demokratik toplum örgütleri;
a)Ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri ile işbirliği,
b)Kitlesini ve devamında toplumda; çevre hakkı bilincinin geliştirilmesi için faaliyetlerde bulunmalı,
c)Birlikte; çevre sosyolojisi, sanayi ve çevre, tarım ve çevre, ekonomi ve çevre, küreselleşme ve çevre, nükleer enerji ve çevre, alternatif enerji kaynakları ve çevre, savaş ve çevre, iklim değişikliği ve çevre, kentleşme ve çevre, kırsal ve çevre, doğal varlıklar ve çevre, hukuk ve çevre ana başlıklarında, seminer, sempozyum ve konferanslar düzenlemeli, politikalar netleştirmeli,
d)”Bütünleyici çevre yönetimi projeleri” bazında yerel yönetimler ile işbirliği yapmalıdır.
10. Çevre hakkı ihlali; insanlığa ve doğal yaşama karşı işlenen bir suçtur. Cezai müeyyide de bununla uyarlı olmalıdır. Bunun için ulusal ve uluslararası” Çevre Mahkemeleri” oluşturulmalıdır.
Saygılarımızla
Kaçed Derneği Yönetim Kurulu
Demokrasimize Sahip Çıkıyoruz
Tarih:17/07/2016
Sayı: 2016/10
Kaced Derneği:
“Darbe Girişimini Şiddetle Kınıyor, Demokrasimize Sahip Çıkıyoruz”
Ülkemiz 15 Temmuz gecesi büyük bir tehlike atlattı. Kaçed Derneği olarak insan haklarına, çoğulcu toplum ilkelerine, iktidarın ancak seçimler ve milli iradenin tezahürü ile el değiştirmesi gerektiği ilkelerine her zaman sahip çıktık ve çıkmaya devam edeceğiz. Yapılan darbe girişimini şiddetle kınıyor, 15 Temmuz gecesi ve takip eden saatlerde yaşanan gelişmelerin ülkemizde insan hakları ve çoğulculuğa dayanan demokratik bir siyasi sistemin pekiştirilmesi için çok önemli bir fırsat oluşturduğunu düşünüyoruz. Darbe girişimine tüm siyasi partilerin ve demokratik kurumların birlikte karşı çıkmaları son derece önemli bir kazanımdır. Bu nedenle yöneticilerimizden başlayarak siyasi kutuplaşmadan, popülizmden uzak, diyaloğa ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir siyasi süreç oluşturmamız için her birimize çok önemli görev ve sorumluluklar düştüğünü düşünüyoruz.
Darbe girişiminde bulunanların, bunu planlayanların ciddi ve titiz biçimde araştırılması, bilgi ve belgelerin kamuoyuna açık bir şekilde sunulması, yasal süreçlerin tamamen hukuk ilkeleri ve prosedürlerinin hakim olduğu bir ortamda yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Hepimize bir kez daha geçmiş olsun der, bütün kayıplarımızın ailelerine başsağlığı diler, açık bir toplumu gerçekleştirmek için ileriye umutla ve akılla bakmamızı temenni ederiz.
Saygılarımızla
Kaçed Derneği Yönetim Kurulu